Makale12:54, 29 Kasım 2024
Ermenistan-Türkiye Normalleşmesi Neden Yavaşlıyor?
Ermenistan ve Türkiye özel temsilcilerinin atanmasıyla başlayan Ermeni-Türk diyaloğu sürecini çok yönlü bir şekilde sunmak amacıyla, Ermenihaber.am sitesi Türkiye ve Ermenistan'dan siyasi ve toplumsal aktörler ve uzmanlarla bir dizi yazı ve röportaj başlattı.
Aşağıda, bu konuyu inceleyen Türk siyaset bilimci Ali Alemdar'ın
yazısını sunuyoruz.
Ermenistan ve Türkiye, uzun yıllar boyunca çeşitli tarihi ve politik meseleler nedeniyle gergin ilişkiler yaşamış iki komşu ülke. Ancak 44 günlük Karabağ savaşının ardından son yıllarda, özellikle Ermenistan'ın yapıcı tutumu ve barış arayışlarıyla dikkat çeken politikaları, bu ilişkilere dair umutları artırmış durumda. Ne yazık ki bu umutlar, Türkiye'nin süreci yavaşlatan adımları nedeniyle henüz gerçek bir sonuçla taçlanmış değil. Peki, bu sürecin yavaşlamasının ardındaki sebepler neler? Ve bölgedeki ulaşım bağlantılarının açılması gibi stratejik öneme sahip projeler, bu süreçte nasıl bir rol oynuyor?
Ermenistan’ın Yapıcı Yaklaşımı ve Barış Arayışları
Ermenistan, bölgedeki barış ve istikrarın sağlanması adına kararlı ve vizyoner bir duruş sergiliyor. Başbakan Nikol Paşinyan'ın "Barış Kavşağı" projesi, bunun en somut örneklerinden biri. Bu proje, Güney Kafkasya'yı bir ticaret, ulaşım ve iş birliği merkezi haline getirmeyi hedefliyor. Ermenistan, bu doğrultuda sınırların açılması ve bölgesel bağlantıların güçlendirilmesi için çaba sarf ederken, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi konusunda da büyük bir irade göstermektedir.
Ermenistan’ın bu yapıcı tutumu, sadece ekonomik çıkarlar değil, aynı zamanda bölge halklarının barış içinde bir arada yaşama umudu için de önemli bir adımdır. Ancak Türkiye’nin süreci yavaşlatan yaklaşımları, bu çabaları gölgede bırakma riski taşıyor.
Bölgedeki Ulaşım Bağlantılarının Önemi
Güney Kafkasya’da ulaşım ve ticaret bağlantılarının yeniden canlandırılması, hem ekonomik kalkınma hem de barışın tesisi açısından kritik öneme sahiptir. Ermenistan, bu konuda üzerindeki sorumluluğu yerine getirirken, Türkiye’nin de benzer bir çaba göstermesi beklenmektedir. Zengezur yolu gibi projelerin gündeme gelmesi, bölgedeki tüm ülkelerin yararına olacak bir ekonomik entegrasyonu mümkün kılabilir. Ancak bu tür projelerin tek taraflı dayatmalarla değil, karşılıklı anlayış ve uzlaşma temelinde ilerlemesi gerekmektedir.
Türkiye’nin Süreci Yavaşlatan Tutumu
Türkiye, normalleşme sürecinde her ne kadar diyalog kanallarını açık tuttuğunu dile getirse de, sürekli olarak yeni şartlar ve bahaneler öne sürerek süreci yavaşlatıyor. Zaman zaman Azerbaycan’ın taleplerine fazla bağımlı bir politika izleyen Ankara, ilişkilerin normalleşmesi için gereken cesur adımları atmaktan çekiniyor. Örneğin, sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması gibi temel adımlar, sürekli erteleniyor. Türkiye'nin bu tutumu, hem kendi çıkarlarına hem de bölgesel barışa zarar veren bir durum oluşturuyor. Bir Türk olarak ben de Karabağ işgal altındayken Türkiye’nin bu duruşu takdirle karşılıyordum. Ancak bu aşamada, Karabağ meselesi hallolduktan sonra böyle bir tavırla Ermenistan’ın karşısına çıkmak artık "Musa’nın değil Firavun’un yanında yer almak" anlamına geliyor. Yani adaletten iyice sapmak anlamına geliyor bu.
Bu noktada, Türkiye’nin daha bağımsız bir dış politika sergilemesi gerektiği açıktır. Azerbaycan’ın taleplerine tamamen bağlı bir politika, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini iyileştirme sürecinde önemli bir engel teşkil ediyor. Oysa ki, Türkiye’nin Ermenistan ile doğrudan bir normalleşme sürecine girmesi, sadece iki ülke için değil, tüm bölge için yeni fırsatlar yaratabilir ve Ermenistan-Azerbaycan normalleşme sürecine de büyük katkı sağlayabilir.
Şunu da belirtmek gerek ki Ermenistan Türkiye ile ilişkilerin samimi bir şekilde normalleşmesini ne kadar istiyorsa bir o kadar da Azerbaycan ile ilişkilerinin düzelmesini arzu ediyor.Yani şu an bazı çevreler tarafından ne kadar da aslında Ermenistan Azerbaycan ve Türkiye’yi birbirine düşürmek istiyor gibi saçma sapan iddialar ortaya atılsa da, aslında tam tersi Ermenistan’ın her iki tarafla da birden sorunları çözmek istediğini ve birbirine düşürmek gibi bir derdi olmadığı sürdürdüğü politikasından bellidir. Her ne kadar da Azerbaycan bizim can kardeşimiz ise, bu konuda onun tavrı pek anlaşılmıyor. Bunun birkaç sebebi olabilir. Savaşı kazandıktan sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev sadece Karabağ’ı geri almakla yetinmeyip, daha fazlasını elde etmeye çalışıyor ve tam rövanş hırsına kapılıp aklınca Ermenistan’ın muhtemel rövanş girişimlerinin ihtimalini asgariye indirmeye çalışıyor. Böylece Barış anlaşmasının imzalamaması için devamlı yeni talepler, yeni şartlar öne sürüyor. İkinci bir sebep ise Azerbaycan’ın Rusya’ya karşı olan “borcu” olabilir. Her ne kadar da biz Türkler Karabağ savaşında şartsız ve kayıtsız Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında durduğumuzu dile getirsek, aslında unutmamamız gereken başka bir husus ta var.
Azerbaycan toplumunun ve siyasi çevrelerin algısında Azerbaycan’ın zaferine katkıda bulunan bir üçüncü güç daha var. O da Rusya. Hemen savaş ardından Azerbaycan’daki kutlamalarda hepimiz Azerbaycan ve Türkiye bayraklarının yanında Rusya bayraklarının da dalgalandığını çok iyi hatırlıyoruz. İstesek te istemesek te Rusya her zaman bu ortak operasyonunun bir parçası olarak algınlanmış. Ve elbette Azerbaycan için bunun siyasi bir bedeli de olacak. Rusya’nın siyasi ve askeri etkisinden, hakimiyetinden kurtulmak isteyen, tam anlamda bağımsızlık ve egemenliğine kavuşmak için büyük çabalar sarfeden Ermenistan’ı cezalandırmak amacıyla elbette Rusya Azerbaycan’ın “kendisine olan borcunun”, Ermenistan’ı sıkıştırarak, çıkmaza sürükleyerek telafi edilmesini isteyebilir.
Yani kabaca Rusya doğrudan Ermenistan’a meydan okumak yerine, kendisi daha yumuşak, daha hogörülü görünüp Azerbaycan üzerinden Ermenistan’a baskıcı siyaset uygulayabilir. Bunu mesela Zangezur yoluyla ilgili tartışmalarda da görüyoruz. Ermenistan defalarca bu yola karşı olmadığını, oradan hem demiryolunun hem de karayolunun geçmesine itiraz etmediğini ifade etmiştir.
Aksine, zaten Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın öne sürdüğü “Barış Kavşağı” projesinde bunu öneriyor. Rusya ve Azerbaycan ise 9 Kasım Ateşkes anlaşmasına atıfta bulunarak bu koridorun Rus askerleri tarafından kontrol edilmesi gerektiğini öne sürüyorlar. Bu da o bölgenin Ermenistan yargı yetkisinden ve kontrolünden çıkarıp, Ermenistan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini ihlal etmek anlamına geliyor. Doğal olarak Ermenistan buna karşı çıkıyor ve Başbakan Paşinyan da defalarca söz konus anlşamada böyle bir hükmün yer almadığını, Rus ve Azerbaycanlı yetkililerin konuyu çarpıttıklarını ifade ediyor. Türkiye’nin tutumu bu konuda yine anlaşılmıyor. Türkiye de Ermenistan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin ihlalinden mi yana yoksa Paşinyan’ın öne sürdüğü “Barış Kavşağı” projesindeki mantıktan yola çıkıp bölgedeki ulaşım bağlantılarının açılmasından mı yana?
Bunun cevabı henüz yok. Benim izlenimime göre, ki ben devamlı hem Ermenistan Başbakanı’nın hem Ermenistan Dışişeri Bakanlığı’nın açıklamalarını takip ediyorum, Ermenistan’ın tutumu net. Ermenistan’ın dediği şu: Bizim 29.743km² devletimiz var. Hiç bir komşumuzdan toprak talebimiz yok. Ama tüm komşularımızdan bizim bağımsızlığımıza ve egemenliğimize saygı bekliyoruz. Tüm komşularımızla tarihsel geçmişi ve meseleleri de bir tarafa bırakıp yeni sayfadan dostane ilişkiler kurmak istiyoruz. Bizi ne Rus yanlısı olmakla suçlayın, ne de Avrupa yahut Batı yanlısı olmakla suçlayın. Kim gerçekten bizim bağımsızlığımıza ve egemenliğimize saygı gösteriyorsa biz onunla normal ilişkiler kurmaya hazırız... Şimdi bu yaklaşıma karşı eğer Azerbaycan Ermenistan sınırları dışında bulunan bir koridordan bahsediyorsa yada Batı Azerbaycan gibi kavramlar kullanıp Ermenistan Cumhuriyeti’nin topraklarına karşı artniyetli olduğunu gösteriyorsa tabi ki böyle bir yaklaşımla barışa ve bölgesel istikrara varmak imkansız olur. Peki Türkiye ne diyor bu duruma?
Türkiye’nin ezberlediği tek şey “biz Ermenistan ile normalleşmesi kardeşimiz can Azerbaycan’la koordineli bir şekilde gerçekleştiriyoruz” cümlesidir. Bakalım bu da nereye kadar. Sorun bu: Türkiye ve Azerbaycan Ermenistan’ı, 29.743km² arazisiyle, kendi ordusuyla, kendi topraklarından geçen iletişim bağlantıların, yolların, altyapıların üzerinde yargı yetkisine sahip bağmsız ve egemen bir devlet olarak kabul ediyor mu, etmiyor mu? Kabul ediyorlarsa tüm sorunlar hızlı bir şekilde halledilmeye mahkum, ama kabul etmiyorlarsa tabi ki bu süreç uzayıp böyle çözümsüzlüğe uğrayıp sonuca varmıyacak...
Filistin’e Destek: Ermenistan ve Azerbaycan’ın Farklı Yönleri
Bir Müslüman olarak benim için başka bir hassas konu da var. Ermenistan’ın Filistin halkına verdiği destek, İslam dünyasında takdirle karşılanması gereken bir duruştur. Hristiyan bir devlet, üstelik dünyada ilk Hristiyan devleti olmasına rağmen, Filistin’in haklarını savunan ve Filistin Devleti’ni resmen tanıyan Ermenistan, bu tavrıyla barışa olan bağlılığını bir kez daha göstermektedir. Özellikle İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarının eleştirildiği bir dönemde, Ermenistan’ın bu tutumu, uluslararası hukuk ve halkların eşitliği adına önemli bir mesaj vermektedir. Bazıları bu adımı küçümseyerek “Ne oldu da Ermenistan Filistin’i tanıdı” diyebilir. Fakat Ermenistan için bu gerçekten çok cesur bir adım. Neden mi? İsrail Ermenistan’ın bu yaklaşımını kınadı tabi. Ama İsrail sadece kınamakla yetinmeyen bir devlettir ve Ermenistan’a muhakkak ilk fırsatta bunu hatırlatacaktır. Zaten Azerbaycan’a İsrail’in verdiği destek aşikârdır ve bu bağlamda Ermenistan’a olan düşmanlığın daha da belirgin hale gelmesi sonuçta Ermenistan için ciddi bir tehdittir. Oysa buna rağmen Ermenistan “dilsiz şeytan” olmayı reddetti ve Filistin halkına yönelik zülme karşı sesini yükseltti. Halbuki bazı İslam ülkelerin, bunların yanısıra Azerbaycan’ın da İsrail ile olan yakın ilişkileri ve İsrail yanlısı politikaları, Filistin davasını savunan Müslüman ülkelerde soru işaretleri yaratmaktadır. İsrail’den alınan silahlar ve diplomatik yakınlaşma, Azerbaycan’ın Filistin’e destek konusunda ne kadar samimi olduğu sorusunu akıllara getirmektedir, ki ben Azerbaycan tarafından Filistin’e yapılan adaletsizliğe karşı yapılan düzgün bir açıklama hatırlamıyorum.
Bu satırları yazarken yıllar önce o zaman henüz Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sözcülüğünü yapan İbrahim Kalın’ın bir programda söylediği sözler aklıma geldi. Sayın İbrahim Kalın Ermenistan’dan söz ederken onu İsrail ile kıyaslamıştı, Ermenistan’ı bu bölgenin bir İsrail’i gibi göstermeye çalışmıştı. Lakin günümzde bu bölgede kimin İsrail, kimin Filistin olması konusunda artık benim şüphelerim var...
Türkiye’nin Daha Cesur Adımlar Atması Gerekiyor
Sonuç olarak, Ermenistan-Türkiye normalleşme sürecinin yavaşlamasında temel sorumluluğun Türkiye’nin tutumunda olduğu açıktır. Türkiye’nin Azerbaycan ve Rusya’nın etkisinden daha bağımsız bir politika benimseyerek, Ermenistan ile ilişkilerini hızla normalleştirmesi gerekmektedir. Bu adım, sadece iki ülke arasındaki ilişkileri iyileştirmekle kalmayacak, aynı zamanda Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerine de olumlu bir şekilde yansıyacaktır.
Ermenistan’ın barış ve iş birliği arayışları, bölgesel barışa giden yolun önünü açmaktadır. Türkiye’nin de bu fırsatı değerlendirerek, Ermenistan ile birlikte Güney Kafkasya’da barış ve istikrarın mimarı olması mümkündür. Bu sadece bölge halklarının değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası imajı ve uzun vadeli çıkarlarının da lehine olacaktır. Ama 2025 yılında da bu şekilde devam ederse ve somut adımlar atılmazsa artık bu bölgede üçüncü ülkeler, güçler daha çok müdahil olmaya başlıyacaklar, oyun içinde oyun kurmaya devam edecekler, düşmanlıkları, anlaşmazlıkları kendi çıkarları için kullanmaya devam edecekler, bölgemizdeki halk ise devamlı tedirginlik içinde yaşayacak. Bunun engellenmesi için cesur adımlara ihtiyaç var ve Ermenistan, bence bu cesareti yeterince gösteriyor. Daha büyük devletlerin de büyüklüklerine göre daha cesurca daha kararlı davranmalarında fayda var diye düşünüyorum.
Bölümün son haberlerİ
Ali Alemdar. ''Ermenistan, bölgedeki barış ve istikrarın sağlanması adına kararlı ve vizyoner bir duruş sergiliyor.''
Yerevan-Ankara ilişkileri bağlamında zaman zaman Türkiye'nin Ermenistan'a yönelik politikasının Ankara'da değil, Bakü'de belirlendiği sözüne rastlanabilir.
Bu açıklamanın demokratik değerlerle yönlendirilen bir ülkenin lideri tarafından yapıldığı görülüyor ancak açıklama Türkiye'deki durumla çelişiyor ve gerçekle hiçbir ilgisi yok.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Rus haber ajansı TASS, Esad ve ailesinin Moskova’ya ulaştığını aktardı. Rusya'nın da kendilerine sığınma teklifinde bulunduğu belirtildi.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, eşi Anna Hakobyan ile birlikte Paris'teki Notre-Dame Katedrali'nin yeniden açılış törenine katıldı.
Bölge ve Arap ülkeleri uzmanı,Armen Petrosyan, Suriye'deki gelişmelerin 2020'ye kadar olan ilk aşamada olduğu gibi Güney Kafkasya'yı doğrudan etkileyeceğini belirtti.
Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Vahan Kostanyan, Ermenistan'ın, Türkiye ile normalleşmesiyle samimi olarak ilgilendiğini ifade etti.
Başbakan, Notre-Dame Katedrali'nin yeniden açılış töreni kapsamında ABD'nin yeni seçilen Başkanı Donald Trump ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya gelmişti.
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |